Papaz koyu’na yürüyüş

“Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Gününün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz…”

Sait Faik Abasıyanık – Son Kuşlar

Eskiden yürüyüş sırasında bir takım ekolojik kaygılar olurdu ama covid süreciyle birlikte daha büyük kaygılar hayatımıza girdi. Özellikle Ege ve Akdeniz kıyıları boyunca, İstanbul’un hızlı hayatından sıkılan ve çuval dolusu parayla köy hayatını rehin alan zenginlerin ormanı ve denizi parsellemesi veya çit çevirmesi gibi vakalarla sıkça karşılaşıyoruz. Son yangınlarda evlerine iskele yapan zenginleri görünce şaşırmadık bile. Bugün Türkiye’nin en uzun yürüyüş yollarından birisi olan Likya yolu için de tehlike çanlarının çaldığını söylemeliyiz. Sadece çitleme ve kapatma tehlikesinden bahsetmiyoruz. Antalya – Demre – Kaş rotasında planan 74 kilometrelik yolun yapımı için 66 bin meşe, çam ve sandal ağacının kesilmesi gündemde. Bu talandan Likya mirası fazlasıyla (maalesef) payını alacak gibi. 

Efes-Mimas yolunun küçük bir etabını yürürken de kısmen bu duygularla yürüdük. 

Demiricili – Yağcılar arasında kısa bir rotadaydık. Hafif rüzgarlı, denizin çer çöpünün kıyıya vurduğu bir vakitte yürüyüşe koyulduk. Her yazlıkçı mekanı gibi kışın hüzünle dolan bir kamp tesisinden girmeniz gerekiyor yürüyüşe başlayabilmeniz için. Girişte çirkin mi çirkin bir brandada bir pankart gibi açılmış nedeni bilinmeyen bir tapu senedi görüyoruz. Tam da mülkiyetin kutsallığına yakışacak şekilde, göze sokulan bir rahatsızlık. Ufak bir eğimi aştığımızda yanan sahayı görüyoruz. Her ne kadar insan eliyle sonu hazırlanmaya çalışılsa da doğanın inatçılığı her daim kazanan oluyor. Biraz irtifa kazandıkça yay gibi uzanan kıyıyla  karşılaşıyoruz. Dağ çileği, koyun patisi, domuz izi derken güzel bir manzarayla ödüllendiriliyoruz. Uzaktan gördüğümüz dubaların nükleer atık deposu olup olmadığıyla ilgili gereksiz bir tartışmayı da hızlıca geride bırakıyoruz. Çünkü Maldivleri görmesek de kumsalını benzettiğimiz bir yere iniyoruz. Avcunda dağılan yumuşak kum ve balıkçıların tedarik dubaları. Yoldaki işaretlemelerin yetersiz olduğunu söyleyelim. Bizim dalgınlığımız da bakî. Birkaç kez kayboluyoruz. 

Büyük kaya parçalarından, yağmur suyunu tutmak için dizilen güzel beyaz taşlardan ve yabani soğanların izinden, sık olmasa da seyrek diyemeyeceğimiz, makilik bir alandan Papaz koyunun komşu kıyısına iniyoruz. Papaz koyuna bağlanan yaklaşık iki yüz metrelik doğal bir taş yoldan geçiyoruz. Nazarımda, her güzel koy manastır koyu, her sureti görkemli dağ keşiş dağı ise, her güzel taş yol da Roma yoludur. Kendime böyle not düşüyorum, haksız sayılmam. Rüzgar almayacak bir yere soteleniyoruz ve çıkınımızda ne varsa çıkartıp yiyoruz. Manzaranın keyfine varınca, sırtımızı denize verip içeriye, yani Yağcılar köyüne doğru yola koyuluyoruz. Acaba yol çitlenmiş midir, tel örgü var mıdır kaygıları arka fonda, düşük tempo yürüyüşe devam. Bir arabanın rahatlıkla geçebileceği bir yolda yürüdüğümüzden ötürü, içimizde kurcuklanan bir yaramazlık var. Rahat edemiyor, bu yola sığamıyoruz. Doğruca sık bir makilik alana giriyoruz, kendimize patika açarız diye. Domuz tenini bile çizecek sertlikte makilik bir alan. Haliyle bizim de kesilen bir iki yerimiz oluyor. Kendimizi önce mültecilerin kampladığı bir sahada, ardından yaban domuzların yatağında bulduk. Makilere karşı beyhude bir çabayla tekrar ana yola dönüyor ve Yağcılar köyüne varıyoruz. 

Köy doğalından ikiye bölünmüş diyebiliriz. Büyük camlı, taş görünümlü, bahçeleri anlamsız bir şekilde peyzajlı, refah ve kısmen zenginlik göstergesi ışık düzeni evleri geçiyoruz. Ardından “yerlisi” köylülerin sıvası dahi olmayan evleri geliyor. Muhtemelen burada başka bir işçileşme süreci yaşanıyor. Tarlanın yanında şehirlilerin ev/peyzaj işlerini de görüyorlar. Ama asıl şoku köy kahvesine girince yaşayacağız. Kahveye girdiğimizde house/tekno bir müzik çalıyor, Cinnamon roll satılıyordu. Köy kahvesinden ziyade instagram keşfet kahvesi diyebiliriz. Etrafında rezidans reklamlarını hatırlatan mutlu mesut şehirli insanlar laktozsuz latte yudumluyor. Olay mahallinden bir daha uğramamak üzere hızla uzaklaşıyoruz.

Rotanın detayları için:

https://connect.garmin.com/modern/course/245947447

Yorum bırakın